Blog

  • Axoft, BT çözümleri portföyüne Roksit’i kattı

    Axoft, BT çözümleri portföyüne Roksit’i kattı

    “Siber güvenliğin tüm alanlarında en iyi hizmeti vermeye devam ediyoruz”

     

    Dijital teknolojiler ve hizmetler sağlama konusunda küresel bir kanal uzmanı olan Axoft, Türkiye ve BDT ülkeleri pazarlarına sunduğu bilgi güvenliği hizmetlerini, Roksit ortaklığıyla genişletiyor. DNS tabanlı siber güvenlik çözümlerini Türkiye ve dünyada kurumsal müşterilerle buluşturan yerli BT üreticisi Roksit, Axoft’un BDT ülkelerindeki güçlü dağıtım ağı sayesinde global pazardaki yerini de sağlamlaştırmayı hedefliyor.

     

    Dijital teknolojiler ve hizmetler sağlama konusunda küresel bir kanal uzmanı olan ve 8 ülkede faaliyet gösteren Axoft, DNS tabanlı siber güvenlik çözümleri sunan Roksit ile güçlerini birleştirdi. Roksit’in yenilikçi teknolojiler içeren BT çözümleri Türkiye'de 120'nin dünyada ise 10 binin üzerinde kurumsal şirket tarafından kullanılıyor. Axoft ile gerçekleştirilen ortaklık kapsamında, hizmetler Türkiye’nin yanı sıra Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Moğolistan ülkelerindeki kullanıcılarla da buluşturulacak.

     

    Bulut Tabanlı DNS koruma, Kurum İçi DNS Log Analizi ve Yapay Zeka Tabanlı Domain Sınıflandırma (Cyber X-Ray) entegre ürünlerini kurumsal müşterilerinin kullanımına sunan Roksit, kurumların internete güvenli bir şekilde bağlanmasını sağlarken, SOC ekiplerinin ihtiyaç duyduğu tüm DNS analiz verilerini de sağlıyor.

     

    “Tüm siber tehditleri öngörerek kurumların çözüm ortağı oluyoruz” 

    Siber saldırıların yarattığı kayıpların 2021 sonunda 6 trilyon dolar olduğunun tahmin edildiğini belirten* Axoft Türkiye Ülke Müdürü Bahar Pınarlı siber güvenliğin tüm sektörlerdeki işletmeler için temel bir öncelik haline geldiğini şu sözlerle aktardı: “Pandemi sırasında birçok şirketin tüm kurumsal BT ve güvenlik stratejilerini yeniden oluşturması gerekti. Siber güvenlik sektörü, internete olan bağlılığın giderek arttığı çağımızda güçlü bir büyümeye hazırlanıyor. Yapılan bir araştırmaya göre, küresel pazarın 2027’ye kadar yaklaşık 13’lük bir yıllık büyüme oranı ile toplam 400 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşacağı tahmin ediliyor.”*           

     

    Bahar Pınarlı, Axoft ve Roksit işbirliğine dair yaptığı açıklamada ise; “Kurumsal varlıkları hem dış hem de iç tehditlerden etkili ve verimli bir şekilde korumak için tüm bilgi sistemlerinde koordineli çalışmak gerekir. Bunlara uygulama güvenliği, kimlik yönetimi ve veri güvenliği, ağ güvenliği, mobil güvenlik, bulut güvenliği gibi pek çok alt kategori dahildir. Axoft olarak, kurumlara bütüncül bir siber güvenlik denetimi sağlamak adına ürün portföyümüzü geliştirmeye devam ediyoruz. Roksit, DNS temelli siber güvenlik çözümlerinde yapay zeka, makine öğrenmesi, büyük veri ve bulut gibi farklı birçok yenilikçi teknolojileri çözümlerinde kullanan, sektörün önemli şirketlerinden biri. İşbirliğimiz sayesinde hem Türkiye’de hem BDT ülkelerindeki müşterilerimize sunduğumuz hizmeti daha da güçlendirmiş bulunuyoruz” dedi.

     

    Ağların dijital dönüşümün temel altyapısı olduğunu biliyoruz diyen Roksit CEO’su Hakan Uzun ise şunları söyledi: “DNS’in kurumsal ağların temel unsuru olduğunu biliyoruz. Bugün, dijital dünyanın her alanında DNS; sipariş girişi, e-posta iletişimi, IoT, OT iletişimi gibi tüm ihtiyaçlarda işinizi yürütmek için anahtar protokoldür. Kuruluşların güvenlik yatırımlarını planlarken dikkate alınması gereken ilk katmanların başında DNS gelmektedir. Roksit, yeni nesil ve yenilikçi çözümleri ile kuruluşların güvenlik açıklarını doldurmalarına ve güvenlik yatırımlarını tamamlamalarına yardımcı oluyor.”

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • PTT Kargomatik İle Kargolar 7/24 Teslim Alınabiliyor

    PTT Kargomatik İle Kargolar 7/24 Teslim Alınabiliyor

    Türk mühendisler tarafından geliştirilen ve PTT AŞ tarafından uygulamaya alınan PTT Kargomat 7/24 ile kargo bekleme devri kapandı. 7 gün 24 saat kargo teslim imkânı sağlayan uygulama yaklaşık 1 milyon 200 bin kişi tarafından kullanıldı.

     

    Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na bağlı olarak hizmet veren Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi (PTT AŞ) tarafından uygulamaya sunulan Kargomat 7/24 sayesinde kullanıcılar istedikleri zaman gönderilerine ulaşabiliyor. Kargomat 7/24, alternatif teslimat adresi olarak kullanılmasının yanı sıra günün her saati müşterilere gelen kargolara ulaşım imkânı sağlıyor.

     

    PTT AŞ tarafından 4 yıl önce uygulamaya sunulan Kargomat 7/24 yalnızca kişisel gönderilerde değil aynı zamanda internet üzerinden yapılan alışverişlerde de teslimat adresi olarak kullanılabiliyor. 

     

    PTT AŞ’NİN KARGOMAT 7/24 HİZMETİ NASIL ÇALIŞIYOR?

    Müşteriler tarafından Kargomat 7/24 cihazlarından teslim alınmak istenen gönderiler, PTT AŞ personeli tarafından kargonun elektronik dolaba bırakılmasından hemen sonra teslim alınabiliyor. Gönderiler Kargomat 7/24 cihazına bırakıldığı anda alıcının cep telefonuna, gönderinin bırakıldığı Kargomat 7/24’ün adres bilgisi ve tek kullanımlık gönderi teslim şifresi kısa mesaj (SMS) olarak gönderilir. Alıcı, Kargomat 7/24 ekranına T.C. Kimlik No/Pasaport No ve tek kullanımlık gönderi teslim şifresini girerek gönderisini teslim alabiliyor.  Gönderiler Kargomat 7/24 cihazı içerisinde, bırakıldığı günün ertesi gününden itibaren teslimi için 3 gün bekletiliyor.  

     

    KARGOMAT 7/24 HİZMETİ İÇİN EK ÜCRET İSTENİYOR MU?

    Kargomat 7/24 cihaz sayısı uygulamaya konulduğu günden itibaren artışını sürdürüyor. Kargomat 7/24 hizmeti şu an Ankara, Antalya, Bursa, İstanbul, İzmir, Kocaeli ve Eskişehir illerinde toplam 404 noktada kullanılabiliyor. Kargomat 7/24 cihazları PTT iş yerleri önü, toplu konut alanları, alışveriş merkezleri, öğrenci yurtları ve üniversite kampüsleri gibi lokasyonlarda bulunuyor. Kargomat 7/24 varışlı gönderilerin kabulünde gönderi kabul ücreti dışında ekstra bir ücret alınmıyor. Ayrıca Kargomat 7/24 cihazlarının kargo sahiplerine istediği zaman teslim imkânı sunması, evde kargo bekleme durumuna da son veriyor. 

     

    HANGİ EBATLARDA KARGO GÖNDERİLEBİLİYOR?

    Kargomat 7/24, alternatif kargo teslim seçeneği sunmasının yanı sıra istenildiği zaman gönderinin alınmasına da imkân tanıyor. Evde bulunulmadığı ya da çocukların olduğu fakat yabancılarla iletişime geçmesi istenilmediği durumlarda adresin Kargomat 7/24 olması bu konudaki tüm endişeleri gideriyor. Ayrıca elektronik kilitler ve 7/24 kayıt alan kameralar sayesinde oluşan yüksek güvenlik sistemi ile sorunsuz teslimat sağlanıyor. En fazla 336 mm X 352 mm X 550 mm ölçülerinde olan gönderiler, Kargomat 7/24’ün avantajlarından yararlanabiliyor.

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Türk Telekom İstanbul 24 Saat Boostrace  heyecanı başlıyor

    Türk Telekom İstanbul 24 Saat Boostrace heyecanı başlıyor

    Türk Telekom’un ana destekçisi olduğu ‘Türk Telekom İstanbul 24 Saat Boostrace’ için geri sayım başladı. 

     

    Bu yıl 17-18 Eylül tarihlerinde ikincisi düzenlenecek ve sporcuların 24 saat boyunca pedal çevirecekleri yarışta Kurumsal Takım kategorisi de yer alacak. Türk Telekom çalışanlarının da 2 farklı takım ile şirketlerini temsil edeceği yarış heyecanı Türk Telekom’un dijital televizyon platformu Tivibu Spor üzerinden takip edebilecek. 

     

    Dünyada büyük ilgiyle karşılanan ‘Türk Telekom İstanbul 24 Saat Boostrace’ bu yıl ikinci kez düzenlenecek. Türk Telekom ana sponsorluğunda gerçekleşecek olan yarış, 17-18 Eylül tarihlerinde Intercity İstanbul Park pistinde bisiklet severlerle buluşacak. 24 saat sürecek zorlu yarışta en uzun mesafeyi kat eden takımlar ‘Boostrace Kupası’nı almaya hak kazanacak.

     

    Türk Telekom Kurumsal İletişim Direktörü Funda Öge, etkinliğe dair şunları söyledi: Türk Telekom olarak spora ve sporcuya verdiğimiz destekle Türkiye’nin geleceğine yatırım yapıyoruz. Ülkemizin dört bir yanında basketboldan atletizme güreşten badmintona 32 farklı branşta amatör sporcuları desteklemeyi sürdürüyoruz. Bu motivasyonla ülkemizde yaygınlaşmasını desteklediğimiz bisiklet sporu için önemli bir organizasyon olan “İstanbul 24 Saat Boostrace”in bu yıl da ana sponsoruyuz. Ayrıca, organizasyona bir yenilik olarak eklenen Kurumsal Takım kategorisi kapsamında, şirketlere ait takımların da pedal çevireceği yarışta Türk Telekom olarak iki ayrı ekiple yerimizi alacağız. Yarış boyunca devam edecek aktivitelerle, organizasyonun sporcular, izleyenler ve tüm katılımcılar için oldukça keyifli geçeceğine inanıyoruz.”

     

    Boost Sport Kurucusu ve Yarış Direktörü Kerim Sükan şu açıklamayı yaptı: ‘’Dünyada en çok ilgi çeken yarış formatlarından biri olan 24 saat bisiklet yarışını Türkiye’ye kazandırmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Bu format bisiklet sporunun özendirilmesinde önemli katkıda bulunmakta. Amacımız yarışımızı global alanda gelenekselleştirmek. Bu yıl da yurtdışında yarışımızı duyan 24 saat yarışçılarından sosyal medya ve elektronik posta aracılığıyla çok sayıda talep aldık. Yarışanlar kadar izleyicilerin de ilgisini çeken organizasyonumuzun festival alanı da 24 saat boyunca açık olacak ve yarış boyunca düzenlenecek etkinliklere herkes katılabilecek. 500’ü aşkın katılımcı ile Türk Telekom İstanbul 24 Saat Boostrace 2022’yi heyecanla bekliyoruz.’’ 

     

    Türk Telekom çalışanları da pistteki yerlerini alacak

    Sporcuların solo olarak ya da 2, 4 veya 6 kişiden oluşan takımlarla değişmeli olarak, 24 saat boyunca pedal çevirecekleri ‘Türk Telekom İstanbul 24 Saat Boostrace’de bu yıl ilk kez kurumsal takımlar da pistteki yerlerini alarak çalıştıkları kurumları temsil edecek. Türk Telekom çalışanları da 2 farklı takım ile Kurumsal Takım kategorisinde yarışacak. Bisiklet severler, Intercity İstanbul Park yarış pistinde olacak yarışma ve ayrıntılarını Türk Telekom’un dijital televizyon platformu Tivibu Spor üzerinden takip edebilecek.

     

    Spor ve eğlence 24 saat bir arada… 

    Dünyanın önemli spor etkinliklerinden biri olan ‘Türk Telekom İstanbul 24 Saat Boostrace’te yarışmacılar pistte kıyasıya mücadele ederken, izleyenler, özel şovlar ve Türk Telekom Prime ile açık hava sineması gibi etkinliklerle festival havası yaşayacak. Sporcular için ayrıca uzmanlar tarafından hazırlanan beslenme planları uygulanacak. 

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Yeni bir okul dönemi daha başlarken kahvaltılarınızdan sütü ihmal etmeyin

    Yeni bir okul dönemi daha başlarken kahvaltılarınızdan sütü ihmal etmeyin

    Eğitim ve öğretim hayatlarına başlayan öğrencilerin bu dönemde eğitimleri kadar evlerinde sağlıklı beslenmeleri de büyük önem taşıyor. Kış aylarında zayıflayan bağışıklık sistemi için sabah kahvaltısının önemini vurgulayan uzmanlar, çocukların dinç bir şekilde çalışabilmesi ve bağışıklıklarını güçlendirmeleri için kahvaltılarında, ara öğünlerinde kalsiyum ve mineral açısından zengin olan sütün eksik olmaması gerektiğinin altını çiziyor. 

     

    Nuh Naci Yazgan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, günde iki bardak süt içmenin zekâ gelişimi açısından büyük önem taşıdığını ve okul başarısını artırdığının kanıtlandığını belirtti. İnanç; “Yeterli ve dengeli beslenebilmek için her besin grubunu tüketmeye ihtiyacımız var. Süt, et, tahıl, meyve, sebze, yağ ve şekerlerden oluşan besin grupları içinde yalnızca süt enerji oluşumunda etkili olan karbonhidrat, protein ve yağı bir arada içeriyor. Sütün enerji vermesinin yanı sıra bağışıklık sistemi açısından da önemi büyük. Mevsim değişimiyle birlikte görülen bağışıklık sisteminin zayıflaması sonucu üst solunum yolu enfeksiyonlarında artma olurken, içeriğinde 40’tan fazla besin öğesi bulunan sütün tüketimi, grip, soğuk algınlığı, farenjit gibi hastalıkların önlenmesinde önemli rol oynuyor. Her gün düzenli olarak içilen iki bardak süt aynı zamanda çocukların günlük mineral ihtiyacının tamamını karşılayabiliyor. Bu yüzden iyi beslenen çocukların okul başarısı, yetersiz ve dengesiz beslenenlere göre daha yüksek oluyor.” dedi.

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Çocuğunuzun Sert Çantasını Doğru Kullanması İçin 10 İpucu

    Çocuğunuzun Sert Çantasını Doğru Kullanması İçin 10 İpucu

    Çocuklarda boyun ve sırt ağrılarının nedenleri arasında; fazla kilolar, omurga bozuklukları, hareketsiz yaşam, eğik pozisyonda oturma ve özellikle okul dönemlerinde ağır sırt çantası taşınması yer alıyor. Yanlış kullanılan ağır sırt çantaları bir süre sonra bel, boyun, sırt ve omuzları olumsuz etkileyerek ağrılara sebep olabiliyor. Toplu taşıma kullanan öğrenciler trafik sıkışıklığı sonucu ağır çantalarla uzun süre ayakta kalabiliyor. Sırt çantalarını hafifletmek ve doğru kullanmak, oluşabilecek ağrıları önlüyor. Memorial Şişli Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Uz. Dr. İlknur Saral, sırt çantasının doğru kullanımı hakkında bilgi verdi. 

     

    Çocukluk çağı ağrıları ilerde daha ciddi sorunlara yol açabilir 

    Çocuklar arasında giderek artan obezite ve hareketsiz yaşam tarzı, bel ve sırt ağrılarına zemin hazırlamaktadır. Sürekli öne eğik şekilde durmak ve ağır çanta taşımak öğrencilerde duruş (postür) bozukluklarına yol açabilmektedir. Büyüme çağında bu etkiler sonucu vücutta kamburlaşma görülebilir. Skolyoz gibi omurga bozukluklarında yine bu faktörler olumsuz etkilere neden olmaktadır. Özellikle çocuklarda oluşabilecek omurga problemlerini önlemek ve ileride gelişebilecek ağrıları engellemek için doğru sırt çantası kullanımı önem taşımaktadır.

     

    Sırt çantasının olumsuz etkilerini önlemek için…

    1-Çocuğunuzun omurga sağlığına dikkat edin: Çocuklar, sırt çantalarını taşıyabilmek için omurgalarına fazla ve yanlış şekilde yüklenebilirler. Bu durum hem sırt ağrılarına hem de duruş bozukluklarına neden olabilir. Çocuğunuz duruşu gözlemlenmelidir. Bu konuda “Her iki omzu arasında belirgin bir seviye farkı var mı? Bir omuz diğerinden daha mı yukarıda? Sırtında kamburlaşma var mı?”  gibi soruların yanıtları çok önemlidir. Çocuğunuzun duruşunda anormallik fark ederseniz, mutlaka bir uzmana danışın. 

     

    2- Sırt çantasındaki yükü azaltın: 2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre; bir çocuk sırt çantasında kendi vücut ağırlığının 10- 15’inden fazlasını taşımamalıdır. Sırt çantasındaki yükü azaltmak için, çocuğunuzun çantasından o gün ihtiyacı olmayan kitapları çıkardığına emin olun. Daha ince defterler ve daha hafif kırtasiye malzemeleri tercih edin. Ağır kitapların varsa okul dolaplarında bırakılması da taşınan yükü azaltmada etkili olacaktır. 

     

    3- Sırt çantasını doğru kullanın: Doğru sırt çantasını doğru şekilde kullanmak, omurgaya binen yükü oldukça azaltabilir ve gelişebilecek omurga problemlerini önleyebilir. Sırt çantasının çocuğunuz için doğru boyutta olduğundan ve bel desteği gibi ergonomik özelliklerinin bulunduğundan emin olun. Tekerlekli bir sırt çantası, özellikle ağır yüklerin taşınması gerektiği günlerde faydalı olacaktır. 

     

    4- Sırt çantasındaki yükü ortalayın: Sırt çantasındaki eşyaları her iki yana eşit şekilde dağıtın ve böylece yükü ortalayın. Eşyaları bir tarafa daha fazla ağırlık yapacak şekilde dağıtırsanız, omurgada yana doğru eğrilik oluşmasına neden olabilirsiniz.

     

    5- Çanta içini organize edin: Küçük veya keskin nesnelerin çocuğunuzun sırtına baskı yapmadığından emin olun. Ayrıca ağır eşyaları sırtına en yakın olacak şekilde yerleştirin. Ağırlığı vücuttan uzaklaştırdıkça omurgaya binen yük artacaktır. Hesap makinesi, kalem ve kağıt gibi hafif eşyaları dış gözlere doğru koyabilirsiniz.

     

    6- Dolgulu omuz askılarını tercih edin: Dolgulu omuz askıları özellikle boyun ve omuz ağrılarını önlemek için yardımcı olabilir. Bu tür askılar genellikle daha geniştir ve içleri yumuşak materyal ile doldurulmuştur. Böylece omuz ve boyun bölgesine binen yük hafifletilir ve daha geniş alana yayılır. 

     

    7- Sırt çantasını tek taraflı kullanmayın: Sırt çantasını tek taraflı kullanmak, duruş bozukluğuna ve kas ağrılarına neden olabilir. Tek taraflı çanta kullanmak moda olabilir veya belirli yaşlarda havalı kabul edilebilir. Ancak bu durum yanlış duruş alışkanlıklarının gelişmesine yol açar. Bu konuda çocuğunuza gerekli eğitimi vermelisiniz.

     

    8- Sırt çantasındaki askıları sıkın: Sırt çantalarını ağır hale getiren en önemli konulardan biri, omuz askılarını gevşek tutmaktır. Gevşek omuz askıları hareket edildiğinde çantanın da hareket etmesine ve omurgaya binen yükün artmasına neden olur. Sırt çantasındaki askıları çantanın bel desteği, bel bölgesine gelecek şekilde sıkılmalıdır. Bu şekilde çanta çok daha kolay taşınabilmektedir. 

     

    9- Bel kemeri kullanın: Bazı sırt çantalarında bel kemeri bulunur. Bel kemeri sayesinde yükün bir kısmı omuzlarınızdan alınır. Böylece boyun ve sırt ağrıları önlenebilir.

     

    10- Çocuğunuza sırt ağrısı olup olmadığını sorun: Çocuğunuz, sırt ağrısının önemsiz olduğunu düşünüp siz sormadıkça bundan bahsetmeyebilir. Çocukluk dönemindeki hafif – orta sırt ağrıları, yetişkinlik döneminde daha ciddi sorunlara yol açabilir. Hafif şiddetteki sırt ağrısı, bir duruş bozukluğundan veya yanlış çanta kullanımından meydana geliyor olabilir. Bunun sebebi erken tespit edilirse, çocuğunuzun duruş alışkanlıkları da erken dönemde değiştirilebilir.

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Kas Kaybını Önlemek İçin Haftada 3 Gün Egzersiz Şart!

    Kas Kaybını Önlemek İçin Haftada 3 Gün Egzersiz Şart!

    Yaş ilerledikçe vücudumuzda birçok farklılık, kayıp yaşanıyor. Kas kaybının da bunlardan biri olduğunu söyleyen DoktorTakvimi uzmanlarından Fzt. Mehmet Rahim Nazar, yaşlı yetişkinlerin haftada en az 2-3 gün direnç antrenmanı yapmasını öneriyor.

     

    Yaşlılık, yaşam sürecinin çocukluk, gençlik, erişkinlik gibi doğal ve zorunlu bir çağıdır. Yaşlanmayla ile birlikte meydana gelen fizyolojik değişimlerde kalıtımın yanı sıra pek çok fiziksel, psikolojik ve çevresel faktör de rol oynar. Yaş ilerledikçe kas kütlesinin azaldığını, bu durumun önemli bir nedeninin yaşlılık nedeniyle azalan fiziksel aktivite olduğunu söyleyen DoktorTakvimi uzmanlarından Fzt. Mehmet Rahim Nazar, “30 yaşından sonra her bir yıl için ortalama yüzde 1 kas kaybederiz. 60-90 yaşlarında bu kayıp yüzde 20-30 civarına ulaşır. Progresif kas kütlesi kaybı yaklaşık 40 yaşında başlar. 70 yaşına kadar her 10 yılda yaklaşık yüzde 8, daha sonra on yılda yüzde 15 kas kaybı yaşanır. Yaşın ilerlemesiyle en çok sırt ekstansörleri (gövdeyi otururken ve ayakta dik tutan kaslar) ve bacak kasları etkilenir. Kas dayanıklılığı azalır, yorulma çabuklaşır” diyor.

     

    Fzt. Mehmet Rahim Nazar, yaşa bağlı kas kütlesi kaybın yani sarkopenin etkilerini azaltmak için yaşlı yetişkinlerin haftada en az 2-3 gün direnç antrenmanı yapmasını öneriyor. Submaksimal aerobik (maksimumun altında aerobik)  egzersizlerin en uygun egzersiz tipi olduğunun altını çizen Fzt. Nazar, şöyle devam ediyor: “İzotonik (kasın kısalması ile hareket oluşturan egzersiz) ve izokinetik (Sabit hızla makine ile yapılan egzersiz) egzersizler seçilmelidir. Çünkü izometrik egzersizler, kan basıncını arttırarak kardiyovasküler sisteme binen ek yüke neden olur. Aralıklı çalışma, kısa egzersiz dönemlerini izleyen uygun dinlenme dönemlerinden oluşan fizik kondüsyon programı en uygun olan çalışma şeklidir. Kompleks egzersizlerden kaçınılarak tüm kas grupları aktiviteye katılmalıdır. Isınma ve gevşeme bölümü ihmal edilmemelidir. Setler arasında 2 dakikalık bir dinlenme molası verilebilir.”

     

    Egzersiz programının kişiye özel planlanması gerektiğine dikkat çeken Fzt. Nazar, örnek bir egzersiz programını şöyle açıklıyor: “Haftada 2-3 gün 2 saati geçmeyen dirençli egzersiz yapılabilir. Tüm hareketler 10 tekrarlı 3 set halinde yapılmalıdır. Squat, adım tahtasına çıkarak parmak ucuna basıp gastrocnemius kasma (baldır bölgesinin kasılması), yarım kalça açma (lunges), direnç bandıyla sırt kaslarını kuvvetlendirme, diz üstü şınav, köprü kurma hareketleri yapılabilir.”

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Öğrencilerin okuldaki değişmeyen besin kaynağı süt

    Öğrencilerin okuldaki değişmeyen besin kaynağı süt

    Minik süt beslenme çantasına girdi 

     

    Türkiye’de 2022 – 2023 eğitim döneminde öğrencilerin gelişimine destek olan en önemli gıdası süt ve süt ürünleri olmaya devam ediyor. Anne babalar çocuklarının beslenme çantalarına küçük kutu sütleri koymayı ihmal etmiyor. 

     

     Pandemi döneminde bağışıklık sisteminin güçlü tutulması yönündeki bilinçlenmenin de etkisiyle süt ve süt ürünlerine talep sürüyor. Okulların açılmasıyla birlikte anne babalar çocuklarının zihinsel ve fiziksel gelişimi için sütü tercih ediyor. 

     

    Her yaştan bireyin hem fiziksel hem de zihinsel gelişimlerine yardımcı olan süt ve süt ürünlerinin tüketimi önemini koruyor. Teksüt, özellikle çocukların beslenme çantalarına konulan 200 ml.’lik minik kutu sütlere talebin okula dönüş döneminde arttığını ve anne babaların sade ve meyveli sütleri tercih ettiğini açıkladı. Anneler; besleyici özelliğinin yanı sıra pratik olması, kolay taşınabilmesi, aromalı çeşitler sayesinde farklı damak tadlarına da hitap etmesi nedeniyle minik kutu sütleri tercih ediyorlar. 

     

    Teksüt Satış ve Pazarlama Direktörü Murat Keleş, sütün sadece çocukluk ve gelişme dönemlerinde değil, her yaşta içilmesi gereken bir besin olduğuna dikkat çekerek, “Sütün, çocukların hem fiziksel büyümesini, kemik gelişimini hem de zihinsel gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlamasında önemli rolü var. Bu nedenle anne babaların çocukları için güvenli ve sağlıklı ambalajlarda sunduğumuz sütleri tercih etmesi bizi sevindiriyor. Yeni eğitim-öğretim döneminin açılmasıyla birlikte 200 ml.’lik sütlere talebin arttığını görüyoruz.” dedi. 

     

    Süt içmenin neşeli ve sağlıklı yolu 

    Sütü sevdirmeyi ve sütün faydalarını çocuklarla buluşturmayı başaran Teksüt’ün sade ve meyve aromalı süt çeşitleri, kalsiyum ve protein içerikleriyle öne çıkıyor. 200 ml’lik bir paket meyveli süt; 5,6 gr protein barındırıyor ve içerdiği kalsiyum ile de bir çocuğun günlük kalsiyum ihtiyacının yüzde 25’ini karşılıyor. 

     

    Çocukların zihinsel ve fiziksel gelişiminde ihtiyacı olan protein, kalsiyum, fosfor gibi besin ögeleri ile B2, B6, B1 ve A vitaminleri süt tüketimi ile karşılanıyor. Uzmanlar, çocukluktan itibaren düzenli süt tüketimi ile sağlıklı bir bedene sahip olunabileceğini vurgularken, Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan Türkiye Beslenme Rehberi’nde de çocukların ve ergenlik dönemindeki gençlerin gelişimi için her gün düzenli olarak 2 ile 4 bardak süt içmesi öneriliyor. 

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Prostat Kanseri Riski Yaşla Beraber Hızla Artıyor

    Prostat Kanseri Riski Yaşla Beraber Hızla Artıyor

    50 yaşından sonra bu kontrolleri yaptırın!

     

    Prostat kanseri riskinin yaşla birlikte arttığı bilinse de, daha erken yaşlardaki görülme oranını hafife almamak gerekiyor. 50 yaş öncesi her 350 erkekten biri bu hastalıkla tanışıyor. 50-60 yaş aralığında 52 erkek, 65 yaş üstünden sonra her iki erkekten biri tanı alıyor. Erken teşhisin bu hastalıkta çok önemli olduğunu söyleyen Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Rıza Kural, ailesinde prostat kanseri olanların 40 yaşından itibaren kontrollere başlaması gerektiğini vurguluyor. 

     

    Prostat kanseri, sık duyduğumuz kanser türlerinden biri. Tüm dünyada erkeklerde en sık rastlanan ikinci kanser türü olmasıyla dikkati çekiyor. Yaş, prostat kanseri için önemli bir risk. Araştırmalar; 65 yaş üzerindeki erkeklerin yüzde 60’ında prostat kanseri saptandığını, yani en az iki erkekten birinin bu hastalıkla tanıştığını gösteriyor. Prostat Kanseri Farkındalık Ayı nedeniyle hastalık hakkında bilgi veren Acıbadem Üniversitesi Maslak Hastanesi Minimal İnvaziv ve Robotik Üroloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Rıza Kural, prostat kanserinin, dünya nüfusunun yaşlanmasıyla birlikte görülme oranı artan hastalıkların başında geldiğini belirtiyor. Erken saptanmadığında ise, ölümcül sonuçlara yol açıyor. Öyle ki, günümüzde kansere bağlı ölümlerde 5. sırada yer alıyor. 

     

     

    Riski artıran 3 önemli neden!

    Prostat kanserinde riski artıran faktörler var. Bunların arasında genetik risk dikkat çekiyor. Baba ya da baba tarafındaki erkek akrabalarda prostat kanseri varsa, oran daha genç yaşlara iniyor. Irksal özellikler de risk açısından önemli bir faktör. Batı Avrupa ve ABD’de prostat kanseri daha sık görülürken Ortadoğu ve Uzak Doğu ülkelerinde daha az rastlanıyor. Siyahilerde prostat kanserinin daha sık görüldüğü ortaya çıkan başka bir sonuç. Genetik ve ırksal özellikler değiştirilemese de, prostat kanserinde kişilerin değiştirebileceği başka bir risk faktörü var; obezite. Zira kolestrol oranı yüksek besinler alan obezlerde prostat kanseri riski artıyor. 

     

    Belirti vermiyor!

    Prostat kanserinin en dezavantajlı durumu, erken dönemde belirti vermemesi. Ancak ilerleyen dönemlerde kendini belli ediyor. İleri evrede tümörün büyüklüğü, idrar akışını engelliyor. Hasta idrarını zorlukla yaptığı için doktora başvuruyor. Bunun yanı sıra idrarda ve menide kan gelmesi de belirtilerin arasında sayılıyor. Prostattaki kanser, kemiğe sıçramışsa hastalarda kemik ağrısı da görülebiliyor. 

     

    Erken teşhis için kontrol şart!

    Prostat kanserinin erken dönemde belirti vermemesi, ileri evre saptanmasına yol açıyor ve bu da ölüm riskini artıyor. Ama prostat kanseri riskini erken saptamak ve tedaviye başlamak hayat kurtarıyor. Prof. Dr. Ali Rıza Kural kimlerin, ne zaman kontrole başlaması gerektiği ile ilgili şu bilgileri veriyor: “Erken tanı için 50 yaşından sonra rutin tetkiklere başlanması gerekiyor. Ancak babada ya da baba tarafından gelen yakın akrabalarda prostat kanseri varsa, risk artıyor. Bu nedenle bu kişilerin 40-45 yaş arasında rutin tetkiklere başlaması erken tanı açısından çok önemli.”

     

    Kandan saptanan risk

    Prostat kanseri riskini saptayan tarama testi için yalnızca kan verilmesi yeterli. PSA yani Prostat Spesifik Antijen denilen kan analizi yapılıyor. Bu test, kesin sonuç için değil, risk oluşup oluşmadığına dair fikir veren bir tarama testi. Yaşa özgü PSA değerinin yüksek bulunması veya yıllar içerisindeki artış hızı kanser şüphesi oluşturuyor. Uzmanlar, rektal muayene de yapıyor, muayenede sertlik bulunması PSA değerinden bağımsız olarak da kanser şüphesi için bir sinyal anlamına geliyor. 

     

    Kesin teşhis için ileri tetkik gerekiyor

    Prostat kanseri teşhisinde en önemli tetkik, Multiparametrik Prostat MR. Bu MR’da adeta prostatın yüksek çözünürlüklü bir fotoğrafı çekiliyor. Kanser şüphesi olan bölgeyi gösterebildiği gibi hedefe yönelik biyopside (MR-TRUS füzyon biyopsi) istenilen yere ulaşabilmek için de kullanılıyor. Böylece eskiden olduğu üzere gereksiz tekrar tekrar biyopsi yapmaya gerek kalmıyor. 

     

    Milimetrik hassasiyetle biyopsi yapılıyor

    Prostat kanserinin kesin tanısı için biyopsi yapmak, gereksiz ameliyatları önleyen önemli bir yöntem. Öncelikle prostattaki tümör şüphesi olan noktalar bulunuyor ve oradan örnek alarak patolojik inceleme yapılıyor. Son yıllarda uygulanan “MR-TRUS füzyon biyopsisi” olarak bilinen yeni yöntemde, şüpheli noktaya milimetrik hassasiyetle doğrudan ulaşılabiliyor. İşlem sırasında hastadan daha önce çekilen MRI görüntüleri kullanılıyor. Görüntüler, transrektal ultrasonografi görüntüleriyle üst üste getiriliyor. Bir tür navigasyon yöntemi sayesinde biyopsi iğnesi şüpheli noktaya yöneltiliyor. Böylece milimetrik sapma ile şüpheli noktadan biyopsi alınıyor.  

     

    PSA’da her yükseklik kanserden kaynaklanmıyor

    Her PSA yüksekliği prostat kanseri varlığı anlamına gelmiyor; çünkü prostat iltihabı da PSA’yı yükseltebiliyor. Özellikle iltihap olduğu düşünülen zamanlarda çekilen multiparametrik prostat MRI kansere benzer görüntüler ortaya koyabiliyor. Bu nedenle şüphe oluşması halinde MRI’ın en az 8-10 hafta sonra çekilmesi gerekiyor. Kronik prostatit oluşan hastalarda da benzer bir durum görülebiliyor. Ancak farklı fazlarda alınan görüntülerle deneyimli bir radyolog bunları ayırt edebiliyor. 

     

    Farklı tedaviler uygulanıyor

    Prostat kanseri saptanan hastaların tedavisinde farklı yöntemler uygulanıyor. Klinik olarak saptanan ama kanser ilerlemesi açısından riskli sayılmayan hastalarda, hiçbir tedaviye gerek duyulmadan “Aktif İzlem” denilen yöntemle; aralıklı PSA ölçümleri ve MR çekimleri ile takip ediliyor. Tetkiklerde tümör saptanmış hastalarda eğer başka organlara sıçramamış, yalnızca prostatla sınırlı kalmışsa, cerrahi yöntemler tercih ediliyor. Genç hastalarda kanser robotik cerrahi ile ameliyat edilirken, daha ileri yaşlardaki hastalarda cerrahi yerine radyocerrahi yani ışın tedavisi uygulanıyor. Başka organlara yayılmış ileri evre kanserlerde ise hormon, kemoterapi gibi hastanın durumuna uygun tedaviler yapılıyor. 

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Diyabetik ayak yarasını önlemenin yolları

    Diyabetik ayak yarasını önlemenin yolları

    Diyabet nedeniyle kan şekerinin uzun süreli yüksek olması sinirlerin zarar görmesine yol açabilir. 

     

     

    Bu durumda diyabetik nöropatinin yani vücuttaki periferik sinirler üzerindeki hasarın ortaya çıktığını ve bunun da sinirlerin ağrı ve diğer duyuları iletmesini engellediğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Endokrinoloji Uzmanı Dr. Erdem Türemen, “Eklem hareketinde kısıtlılık, kemik çıkıntıları ayak deformitesi, nasırlar, ayak bakımı eksikliği, yanlış tırnak kesimi, günlük bakım ve hijyen eksikliği ve ayak mantarları diyabetik ayak yarasına yol açabilir. Bunu önlemek için her tıbbi kontrolde ayak muayenesi yapılmalı, yılda bir kez EMG yani sinir hasarı testi olunmalı ve gerekiyorsa damar incelemesi yapılmalı” açıklamasında bulundu. 

     

    Ayakta sızlama, his kaybı veya zonklama gibi hisler nöropatinin belirtisi olabilir. Diyabet ayaktaki sinirleri etkilediğinde hastaların ayaklarında oluşan küçük sıyrık ve yaraları fark etmeyebileceğini vurgulayan Anadolu Sağlık Merkezi Endokrinoloji Uzmanı Dr. Erdem Türemen, “Bu küçük yaralar tedavi edilmezse iltihaplanabilir ve ayağın hatta bacağın kaybına kadar ilerleyebilecek kangren ortaya çıkabilir. Bu durumu önlemek için diyabet hastaları düzenli olarak ayaklarını kontrol etmeli. Sigara, kontrolsüz diyabet, geçirilmiş ülser veya ampütasyon öyküsü oluşumu riskini arttırabilir” dedi. Dr. Erdem Türemen, diyabet hastalarına ayak bakımı için şu tavsiyelerde bulundu:

     

    Ayak bakımı için püf noktalar: 

    • Sıcak cisimlerle ve su ile temas etmeden önce sıcaklığı kontrol edin. Farkında olmadan yanıklara maruz kalabilirsiniz.
    • Ayağınızı yıkamadan önce suyun sıcaklığını dirseğinizle kontrol edin.
    • Her gün ayaklarınızı kontrol edin. Ayak tabanlarını kontrol için ayna kullanılabilir.
    • Parmak aralarınıza bakın.
    • Küçük çizgi, yara, kesik olup olmadığına bakın.
    • Ayağınızın altını görebilmek için ayna kullanın.
    • Ayağınızı her gün PH açısından uygun bir sabun ve ılık su ile yıkayın. 

     

    Ayak bakımı:

    • Ayaklarınızı özellikle de parmak aralarınızı özenle kurulayın.
    • Ayaklarınızda kuruma veya çatlama varsa tabanlarınıza ve ayağınızın üstüne nemlendirici krem sürebilirsiniz. Parmak aralarınıza sürmemeye dikkat edin. 
    • Eğer kesik, yara, kızarıklık, sıcaklık artışı veya hassasiyet fark ederseniz derhal doktorunuza danışın. Ayağınızda nasır varsa kendiniz müdahale etmeyin, doktorunuzdan öneri alın.

     

    Tırnak bakımı:

    • Tırnaklarınızı banyodan sonra parmak ucunuzla aynı düzeyde olacak şekilde kesin.
    • Tırnağınızı derin kesmeyin.
    • Tırnaklarınızın köşelerindeki derileri ve tırnak diplerinizdeki etleri kesmeyin.
    • Eğer tırnaklarınızı kesmekte zorlanıyorsanız bir başka kişiden yardım alın. 

     

    Ayakkabı seçimi:

    • Ayaklarınıza tam uyan ve ayak parmaklarınızı içinde hareket ettirebileceğiniz ayakkabılar alın.
    • Açık burunlu ve açık topuklu ayakkabı giymekten kaçının. 
    • Her gün temiz ve pamuklu çorap giyin, sıkı lastikli çoraplardan kaçının.
    • Çıplak ayakla gezmeyin. Giymeden önce ayakkabılarınızın içinde bir şey olmadığından emin olun. Küçük bir taş veya tabanda kıvrılma ayaklarınıza zarar verebilir.

     

    Diyabet ekibine başvurmayı gerektiren durumlar

    • Parmak aralarında kaşıntı ve akıntı 
    • Ayaklarda sıcaklık artışı ve kızarıklık
    • Ayaklarda soğukluk ve üşüme
    • Bacaklarda ağrı
    • Ayaklarda ve ayak bileğinde şişme
    • Topukta çatlaklar
    • Tırnaklarda mantar enfeksiyonu
    • Ayakkabı sürtmeleri veya darlığı nedeniyle ciltte kızarıklık ve su toplaması 
    • Tırnağın kesilmesi esnasında kanama olması, tırnak batması
    • Ayakların ısı kaynaklarına temas etmesi sonucunda yanması
    • Nasırların üzerine dokununca hassasiyet, ağrı olması ve renginin koyulaşması 
    • Ayakta taban çökmesi, şişlik ve şekil bozukluğu oluşması 
    • Renk değişikliği, morarma ve kızarıklık olması, yabancı cisim batması

     

    Diyabetik ayak yarası olanlara öneriler: 

    • Mutlaka doktor takibinde olunmalı
    • Önerilen antibiyotik ve diğer ilaçlar kullanılmalı
    • Kan şekeri hedef değerlerde tutulmaya çalışılmalı
    • Ayağın üzerine basılmamalı
    • Koltuk değneği, atel, tekerlekli sandalye gibi kullanarak ayak üstüne yük verilmemeli
    • İstirahat edilmeli
    • Otururken ve yatarken ayak yüksekte tutulmalı
    • Düzenli pansuman yapılmalı, yara temiz tutulmalı

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı

  • Yeşilay Genç Savunuculuk Forumu’yla uzmanlarla gençleri bir araya getirdi

    Yeşilay Genç Savunuculuk Forumu’yla uzmanlarla gençleri bir araya getirdi

    Mücadelemiz gençlerle daha güçlü

     

    Yeşilay, bu yıl 3’üncü kez düzenlediği Genç Savunuculuk Forumu ile dünyanın dört bir yanından gençleri, akademisyenlerle bir araya getirdi. Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütünden uzmanların da katıldığı forumda Yeşilay Genel Sekreter Yardımcısı Yasin Erol, “Dünyamızın büyük bir kısmını genç nüfus oluşturuyor. Bu yüzden de sürdürülebilir kalkınma ve önleme stratejilerine yön verilmesinde her zaman gençleri dâhil etmeye çalışıyoruz, mücadelimiz gençlerle daha güçlü” dedi.

     

    Yeşilay’ın, bağımlılıkları önlemek, sağlıklı yaşamı teşvik etmek, gençlerin eleştirel düşünme ve savunuculuk becerilerini geliştirmek amacıyla çevrim içi olarak gerçekleştirdiği 3. Genç Savunuculuk Forumu’na Afrika, Amerika, Asya, Avrupa, Batı Pasifik ve Güney Doğu Asya bölgeleri olmak üzere dünyanın 6 bölgesinden yaklaşık 60 ülke ve 200 den fazla başvuru arasından seçilmiş 18-30 yaş arası 50 genç panelist olarak katılım sağladı. Gençlerin yorumları ve sorular ile interaktif katıldığı Forum’da bağımlılık konusunda uzman konuşmacılar, farklı bağımlılık türlerinin insanlar ve çevre açısından yıkıcı etkilerini ele aldı.

     

    Gençlerin gelişimine katkıda bulunmayı hedefleyen Genç Savunuculuk Forumu’nun açılış ve kapanış konuşmalarını Büyükelçi Levent Eler adına T.C. Birleşmiş Milletler Viyana Daimi Temsilciği Danışmanı Şule Gültek ve Yeşilay Genel Sekreter Yardımcısı Yasin Erol yaptı. Global Drug Survey kurucusu Prof. Dr. Adam WinstockThe Well Communities CEO’su Dave HighamBirleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi Önleme Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü Şefi Giovanna CampelloDünya Sağlık Örgütü Bulaşıcı Olmayan Hastalıkları Ofisi Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Eric CarlinGüney Afrika Alkol Politikaları Topluluğu Genel Sekreteri Aadielah Maker-DiedericksAfrican Tobacco Control Alliance Genel Sekreteri Sessou Leonce Dieudonne ve Malta Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Anna Maria Vella Forum’a konuşmacı olarak katıldı.

     

    Fiziksel ve ruhsal sağlığın sürdürülmesi için bağımlılıkların önlenmesinin önemini anlatan Yeşilay Genel Sekreter Yardımcısı Yasin Erol şunları söyledi:

     

    “Yeşilay olarak, tedavi ve rehabilitasyon politikaları ve programlarımızın yanı sıra önleyici çalışmalara da büyük önem veriyor, bu aşamaların birbirine entegre edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Tütün, alkol, uyuşturucu madde ve davranışsal bağımlılıklarla aralıksız olarak sürdürdüğümüz mücadelemizde gençlerin de bağımlılıklarla ilgili konularda bilinçlenmeleri ve mücadelede sorumluluk üstlenmeleri büyük önem taşıyor. Bağımlılıkların engellemesinde ve halk sağlığı konularında genç nesiller, inisiyatif alarak önleme çalışmalarında aktif olarak rol almalı. Bu bakış açısıyla bu yıl üçüncüsünü düzenlediğimiz Genç Savunuculuk Forumu’nu gerçekleştirmekten ve dünyanın farklı yerlerinden gençleri alanında uzman isimlerle bir araya getirmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Bağımlılıklarla mücadeleyi her açıdan ele alarak tasarladığımız bu forumun, bugün aramızda olan gelecekteki topluluk liderlerine paha biçilmez katkılar sunacağını biliyoruz” dedi. 

     

    Güvenli ve açık bir ortam sağlanmalı!

    Genç yaştaki madde bağımlılığının sebepleri arasında, çocukların ev hayatında fiziksel ile duygusal şiddete maruz kalmasının ve ebeveynler arasındaki çatışmanın da bulunduğunu belirten Global Drug Survey kurucusu Prof. Dr. Adam Winstock, “Uyuşturucu madde bağımlılığı olan bireyler sıklıkla topluma katacakları bir şey yokmuş gibi hissederler, bu duyguya yardımcı olmak için onlara fırsatlar sağlamalıyız. Öz yeterlilik, olumlu aile iklimi ve sosyal destek ile erken müdahale çok önemli” dedi.

     

    The Well Communities CEO'su Dave Higham, olumsuz çocukluk deneyimlerinin kişinin aidiyet duygusu kazanmak için şiddete, suça ve uyuşturucuya yönelmesinde büyük bir rol oynadığının altını çizdi. Forumda kişisel deneyimlerini paylaşarak; başarısını 2004'te hapiste geçirdiği rehabilitasyona borçlu olduğunu belirten Higham, “Eski bağımlılarla çalışmak bana tünelin ucunda ışık olduğunu gösterdi ve ‘onlar yapabildilerse ben de yapabilirim’ dedim. Rehabilitasyondaki insanlar bana sokaklardan başka bir yere ait olduğumu hissettirdi ve o zamandan beri herhangi bir uyuşturucu veya alkol kullanmadım” diye konuştu.

     

    Uyuşturucu madde çevre için de kötü

    Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi Önleme ve Rehabilitasyon Bölümü Şefi Giovanna Campello, uyuşturucu madde üretiminin etkisinin yerel topluluklarda ortaya çıktığını söyleyerek, “Uyuşturucu madde üretimi sırasında oluşan atıklar toprağa, suya, havaya, organizmaya, hayvanlara ve besin zincirine dolaylı olarak olumsuz etki ediyor. Kırılgan ekosistemler ve millî parklar gibi korunması gereken yerlerde ormansızlaşma gibi problemlerde katalizör görevi görüyor” dedi.

     

    Güvenli alkol seviyesi yok

    Dünya Sağlık Örgütü Bulaşıcı Olmayan Hastalıkları Ofisi Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Eric Carlin, alkol bağımlılığına değindiği konuşmasında şunlara dikkat çekti: “Alkole bağlı kanser riskleri halk ve hatta bazen tıp uzmanları tarafından çok sık bilinmez; ancak alkol 7 tür kansere neden olur ve kalp hastalığı ağır alkol kullanan kişilerde önemli bir ölüm nedenidir. Konu sağlık olduğunda alkolün güvenli bir tüketim yolu yoktur. Aslında alkolün verdiği zararlar çok düşük seviyelerde başlayabilmektedir; dolayısıyla her düzeyde alkol tüketimi kanser riski taşır.”

     

    Alkol reklamları tehlikeli

    Güney Afrika Alkol Politikaları Topluluğu Genel Sekreteri Aadielah Maker-Diedericks, “Reklam, gençlerin içinde yaşadıkları sosyal çevreyi, ne tükettiklerini ve hangi seçimleri yaptıklarını etkiler” ifadelerini kullanarak gençlerin maruz kalacağı alkol reklamlarını azaltmanın faydalı olacağını dile getirdi. Aadielah Maker-Diedericks; alkolün zararlarına ilişkin sosyal medya gönderileri paylaşmamak, alkolün olumsuz etkileri hakkında gerçekleri yaygınlaştırmak gibi öneriler sıraladı.

     

    Tütünsüz dünyaya doğru adım adım

    African Tobacco Control Alliance Genel Sekreteri Sessou Leonce Dieudonn, konuşmasında tütünsüz bir dünya için gençlerin yapabileceklerinden söz etti. “Tütün her yıl 8 milyondan fazla insanı öldürüyor; bu ölümlerin 7 milyonu doğrudan tütün kullanımından, yaklaşık 1,2 milyonu ise sigara içmeyenlerin sigara dumanına maruz kalmasından kaynaklanıyor” diyen Dieudonn, böyle bir dünyada gençlerdeki tütün bağımlılığıyla mücadeleye katkı sağlayacak önerilerde bulundu.

     

    Sorunlu internet kullanımı genç nüfusu etkiliyor 

    Günümüzde internetin vazgeçilmez ve aslında faydalı bir araç olduğunu; ancak ebeveynlerin, çocuklarının sorunlu internet kullanımı konusunda doğal olarak endişelendiğini belirten Malta Üniversitesi Klinik Danışmanı Dr. Anna Maria Vella, “İnternetin yaygın ve bazı gençler tarafından sorunlu kullanımına çözüm bulmak hedefiyle araştırmalar yapılmalı ve ortak bir fikre ulaşılmalı.” dedi.

     

    Kaynak: (BYZHA) – Beyaz Haber Ajansı